• av.eylulkiziloglu@gmail.com
  • Çalışma Saatleri: 09.00 - 18.00
  • 0530 474 60 44

Vergi Hukukunda Mükerrer Ceza Uygulaması

             Kabahatler Kanunu’nda açık hüküm bulunmasına rağmen somut durumlarda vergi dairelerince mükellefler hakkında aynı anda hem ceza yargılaması yapılmakta hem de idari para cezası kesilmektedir. İşbu husus hem ulusal hem de uluslararası mevzuata ve hukuka aykırıdır.

Kabahatler Kanunu 15/3. Maddesi;

“Bir fiil hem kabahat hem de suç olarak tanımlanmış ise, sadece suçtan dolayı yaptırım uygulanabilir. Ancak, suçtan dolayı yaptırım uygulanamayan hallerde kabahat dolayısıyla yaptırım uygulanır.”

            Mükellefler hakkında ilgili sahtecilik iddiası sebebiyle derdest bir ceza yargılaması mevcut iken vergi dairesince ek olarak kabahat niteliğinde olan bir husus için mükelleflere vergi cezası kesiliyor olması hukuka aykırıdır.

            Konuya ilişkin olarak;

Danıştay’ın 14. Daire 2013/2975 E., 2015/1553 K.  sayılı kararında;

“…aynı kişinin bir eylem nedeniyle iki kez cezalandırılması sonucunu doğuracağından, mükerrer cezalandırmaya yol açacak bu durumun hakkaniyete ve başta “ne bis in idem” ilkesi olmak üzere hukukun genel ilkelerine uygun olacağından söz edilmesi olanaklı olmadığından, mükerrer cezalandırmaya yol açacak biçimde para cezası verilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık, dava konusu işlemin iptali yolundaki temyize konu İdare Mahkemesi kararında sonucu itibariyle isabetsizlik görülmemiştir”

 

Anayasa Mahkemesi Kararı R.G.Tarih-Sayısı : 9/3/2022-31773

“…Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ek 7 No.lu Protokol’de ayrı bir hak olarak düzenlenmiş olmasına rağmen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında bu ilkenin adil yargılanma hakkı ile bağlantılı özel bir güvence olduğu vurgulanmıştır. Bazı uluslararası sözleşmelerde de aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesi açık bir biçimde adil yargılanma hakkının bir güvencesi olarak kabul edilmiştir

Bu ilkeye aykırılık sonucuna varılabilmesi için gerçekleşmesi gereken bazı koşullar vardır. Bu koşullar şunlardır:

– “Ceza” ile ilgili bir yargılama sürecinin olması.

– Bu sürecin kesin/kesinleşmiş mahkumiyet veya beraat hükmüyle sonuçlanmış olması.

– Tekrar (yeniden) “ceza” ile ilgili bir yargılama sürecinin işletilmesi.

– Farklı yargılama süreçlerinin aynı fiile ilişkin olması.

– İlkenin istisnalarından birinin olmaması.

Dördüncü koşul bakımından aranması gereken aynı suç değil aynı fiildir. Nitekim AYM, Ünal Gökpınar kararında suçun unsurları arasındaki farklılıkların incelenmesine gerek görülmediğine ve süreçlere kaynaklık eden fiilin/olgunun aynılığının dikkate alınması gerektiğine işaret etmektedir (Ünal Gökpınar, § 56). Suç ve kabahatlerin aynı fiille işlenip işlenmediğinin tespiti için fiile ilişkin zamansal, mekânsal ve olgusal aynılığın sağlanması gerekmektedir. Aynı fiilden söz edilebilmesi için birden fazla takibat ya da cezaya kaynaklık eden olguların bire bir aynı veya maddi olarak (büyük ölçüde) aynı olgular olması ve aynı zamanda ve mekânda gerçekleşmesi gerekmektedir. Tek bir fiilin cezaya ilişkin iki farklı düzenlemede aynı biçimde ele alınması durumunda birebir aynı olma hâlinden, düzenlemelerde bazı farklılıklar bulunmakla birlikte bu farklılıkların önemsiz olması hâlinde maddi olarak (büyük ölçüde) aynı olma hâlinden söz edilebilecektir.”

 

Anayasa’nın 90/5. Maddesi

“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”

            AİHS, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde güvence altına alınan medeni ve siyasi hakların bir kısmını düzenlemesi ve koruma altına alması sebebiyle temel hak ve özgürlüklere ilişkin anlaşmaların başında gelmektedir. Türkiye, Sözleşme’yi 4 Kasım 1950 tarihinde imzalamıştır. 10 Mart 1954 tarih ve 6366 sayılı Onay Kanunu, 19 Mart 1954 tarih ve 8662 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Onay belgeleri, 18 Mayıs 1954 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği’ne tevdi edilmiş ve Sözleşme, Türkiye bakımından bu tarihte yürürlüğe girmiştir ve iç hukukumuzda doğrudan uygulanabilir hale gelmiştir.

            Protokolün vergi suç ve cezaları açısından önemi, “aynı fiilden iki kez yargılanma ve cezalandırılma yasağı” anlamına gelen “non (ne) bis in idem”ilkesini barındırıyor oluşudur. İlgili ilke suçta ve cezada orantılılık ilkesi ve hukuk devleti ilkesi ile bağlantılı olup adil yargılanma ilkesinin bir sonucudur.

            Usulüne uygun olarak yürürlüğe konulan Protokolün 4. maddesinin Türk vergi hukuku açısından bağlayıcı olduğu ve normlar hiyerarşisi bakımından kanunun üstünde bir yeri olduğu açıktır. Ancak ilgili maddeyle korunan hak ve ilke, VUK’un ilgili maddeleriyle açıkça çatışmaktadır. Zira kanunda kaçakçılık suçunu işleyenler hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaların uygulanmasına ek olarak idari nitelikteki vergi cezalarının da uygulanabileceği hüküm altına alınmıştır. İlgili cezalardan birinin diğerine engel teşkil edeceğine yönelik ise hiçbir düzenleme mevcut değildir.

              İlgili ilke adil yargılanma ilkesinin bir sonucudur. Vergi cezalarının hürriyeti bağlayıcı niteliği sebebiyle söz konusu ilke vergi hukuku bakımından da önem arz etmektedir.

AİHS’nin 7 No.Lu Ek Protokolünün 4. Maddesinin  “Aynı Suçtan İki Kez Yargılanmama Ve Cezalandırılmama Hakkı” Başlığını Taşıyan Maddenin 1. Fıkrasının Resmi Çevirisinde

 “Hiç kimse, bir devletin hukukuna ve ceza muhakemesi usulüne uygun olarak kesin bir hükümle mahkum edildiği ya da beraat ettiği bir suçtan dolayı, aynı devletin yargı yetkisi içindeki ceza yargılamaları kapsamında yeniden yargılanamaz veya cezalandırılamaz.”

            AİHM, pek çok kararında vergi ziyaı cezasının, zararı tazmin etme amacından ziyade cezalandırma ve caydırma amacı taşıdığını bu nedenle niteliksel olarak cezai karakterde olduğunu belirtmiştir. Ek olarak da; vergi ziyaı cezası ve hapis ceza süreçlerinin aynı anda devam etmesinde bir sakınca bulunmamasına karşın, birinin sonuçlanması halinde, diğerinde karar verilmese dahi yargılamaya devam edilmesinin “mükerrer yargılama veya cezalandırma” olarak kabul edileceği ve İlke’nin ihlaline sebep olacağını belirtmiştir.

AİHM Lucky Dev-İsveç Kararı

İhlali oluşturan hususun, aynı fiile ilişkin yargılama süreçlerinin birbirinden bağımsız ve özellikle yaptırımların belirlenmesi açısından bir etkileşime girilmeksizin yürütülüp sonuçlandırılması olduğu vurgulanmıştır. Vergi mükellefi hakkında defter tutmama suçu, nitelikli vergi suçu ve ek vergi cezası şeklindeki üç yaptırım uygulanması tartışılmıştır. Mahkeme adli nitelikteki iki suçun unsurlarının farklı olması nedeniyle bunlar yönünden ilkenin söz konusu olmayacağını, fakat nitelikli vergi suçu ile ek vergi cezasına dair kuralların aynı unsurlara sahip olduğunu, iddianameye konu eylem ile vergi cezasına esas olayların aynı ticari gelirin ve KDV’nin beyan edilmemesine dayandığını, vergi suçundan beraat kararı verilmesine karşın ek vergi yaptırımına ilişkin kovuşturmanın dokuz buçuk ay daha devam ettiğini, böylece başvuranın beraat ettiği suçtan tekrar yargılanmış olduğunu belirterek ihlal kararı vermiştir.

            AİHM’nin “aynı fiil” varlığını belirlemek için aradığı şartlar, olayların zaman ve yer ayrılmaz bir şekilde birbirlerine bağlı olması ve aynı sanıkla ilgili olmasıdır.

            Vergi ziyaına VUK’un 359. maddesindeki fiillerle sebebiyet verildiği hallerde, “zaman ve yer bakımından ayrılmaz bir bağlılık” şartının gerçekleşeceği kuşkusuzdur. Zira vergi ziyaı cezası ve ceza davası, aynı olaydan doğmaktadır.

AİHM Johannesson ve Diğerleri / İzlanda Davası

            Başvuranların hem mahkûmiyetinin ve hem de ek vergi ödemeleri yönündeki kararın, gelir beyanında bulunmamalarına dayandırıldığını ve vergi davası ile ceza davasının aynı zaman dilimine ve özünde aynı tutarda kaçırılan vergilere ilişkin olduğunu belirtmiştir. Dolayısıyla, başvuranların haklarında kovuşturma yürütülmesine ve mahkûm edilmelerine neden olan suçlar, ek vergi ödemeleri kararı verilmesine neden olan suçlarla aynıdır. Kısacası, aynı suçtan iki defa yargılanmama ilkesinin aynılık (idem) unsuru söz konusudur.

            Tüm bu açıklamalara ek olarak; ilgili idareler çoğu zaman madencilik faaliyetleriyle ilgilenen hukuk kişilerine de tek bir eylem sebebiyle Maden Kanunu’nda yer alan idari para cezaları arasında birden fazla kez ceza keserek tekrar ilgili ilkeye aykırılık oluşturmaktadır.

            Ülkemizde ceza hukuku bakımından ilgili ilkenin pek çok kez irdelenmesine karşın vergi veya maden hukuku gibi idari alanlarda ise mahkemelerimiz nezdinde göz ardı edilmektedir. İşbu husus hukuka aykırı olduğu gibi tutarsız bir uygulamaya sebebiyet vermektedir. Mahkemelerimizin en kısa sürede bu tutumu sona erdirmesi gerekmektedir. Zira bu tutarsızlık eşitlik ilkesine de aykırılık teşkil etmektedir.

KAYNAKÇA: https://www.linkedin.com/pulse/vergi-ka%25C3%25A7ak%25C3%25A7%25C4%25B1l%25C4%25B1%25C4%259F%25C4%25B1nda-hem-para-cezas%25C4%25B1-hapis-ya-ge%25C3%25A7i%25C5%259F-emre-burak-onat/?trackingId=6xmJFAdBT4mtUL6OOQqsng%3D%3D