……
NÖBETÇİ AİLE MAHKEMESİNE
DAVACI : …………… (TCKN:11111111111)
Adres
VEKİLİ : Av. Eylül Çağlan KIZILOĞLU
DAVALI : ……….
KONU : Davalının kusurlu davranışlarına bağlı olarak, aşağıda sayılan durumlar sebebiyle, müşterek çocuğun velayetinin müvekkile bırakılması telebimizi içeren dava dilekçemizi ihtiva eder.
AÇIKLAMALAR :
Öncelikle somut olayı özetlemek gerekirse; ……… (“müvekkil”) ile ………(“davalı”)’ün ilişkisinden ….. tarihinde …….. (“müşterek çocuk”) isimli bir kız çocuğu dünyaya gelmiştir.
Müşterek çocuğun doğduğu günden bu yana müvekkil, bir baba olarak üzerine düşen tüm yükümlülükleri yerine getirmiş ve müşterek çocuğun tüm giderlerini karşılamıştır, karşılamaya da devam etmektedir.
Müvekkil, bu süreçte müşterek çocuk ile görüşmek ve bir baba olarak kızı ile bağlarını güçlendirmek istemiş ise de davalı, her defasında müvekkile hakaret etmiş ve aşağılayıcı ifadeler kullanmıştır. Bu nedenle müvekkil ile müşterek çocuğun görüşmeleri sekteye uğramıştır. Davalı taraf müşterek çocuğun bakımını gereği gibi sağlamamış, haysiyetsiz hayat sürerek velayet görevini gereği gibi ifa etmemiştir.
İşbu sebeplerle, müşterek çocuğun velayetinin müvekkile bırakılmasını huzurdaki dava ile talep etme zorunluluğu hasıl olmuştur.
BEYANLARIMIZ :
- ÖNCELİKLE HUZURDAKİ DAVA MEVZUAT VE YARGI KARARLARI ÇERÇEVESİNDE DETAYLICA AÇIKLANACAKTIR.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/ 2-2486 E. , 2018 / 1148 K. sayılı kararında;
“Velayet, küçüklerin ve bazen de kısıtlı ergin çocukların gerek kendilerine gerek mallarına özen gösterme ve onları temsil etme konusunda kanunun ana ve babaya yüklediği yükümlülükler ile bu yükümlülüklerin iyi bir şekilde yerine getirilmesini sağlamak üzere onlara tanıdığı hakların tümüdür.”
Velayetin değiştirilmesi davası, velayet hakkının anne veya babaya verilmesinden sonra velayet kendisine verilen tarafın durumunun değişmesi ve sonradan ortaya çıkan çeşitli nedenlerden ötürü velayet kendisine bırakılan anne ya da babanın velayet hakkını gereği gibi kullanamaması ile çocuğun menfaatinin gerektirdiği durumlarda açılan bir davadır.
Velayetin değiştirilmesine ilişkin şartlar TMK’da açıkça düzenlenmiştir.
TÜRK MEDENİ KANUNU’NUN “DURUMUN DEĞİŞMESİ” BAŞLIKLI 183. MADDESİ
“Ana veya babanın başkasıyla evlenmesi, başka bir yere gitmesi veya ölmesi gibi yeni olguların zorunlu kılması hâlinde hâkim, resen veya ana ve babadan birinin istemi üzerine gerekli önlemleri alır.”
|
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/ 2-2486 E. , 2018 / 1148 K. sayılı kararında;
“Buna göre; ÇOCUKLA KİŞİSEL İLİŞKİ KURULMASININ ENGELLENMESİ, çocuğun fiilen velayet hakkı olmayan annede ya da babada bırakılması veyahut ÇOCUĞUN ÜÇÜNCÜ KİŞİNİN YANINDA BIRAKILMASI, çocuğun menfaatinin gerektirdiği nedenler (örneğin sağlık, eğitim, ahlak, güvenlik), velayeti kendisinde bulunan annenin ya da babanın yeniden evlenmesi, velayet hakkı kendisine verilen tarafın bir başka yere gitmesi, ölüm veya velayet görevinin kullanılmasının engellenmesi velayetin değiştirilmesi sebepleri olarak sayılabilir.
Ana ve babanın çocukların kişiliklerine ilişkin hak ve ödevleri, özellikle çocukların şahıslarına bakmak, onları görüp gözetmek, geçimlerini sağlamak, yetiştirilmelerini ve eğitimlerini gerçekleştirmektir.”
|
- ÇOCUĞU YAKINDAN İLGİLENDİREN VELAYET DAVALARINDA UYGULANMASI GEREKEN HUKUK VE TEAMÜL KURALLARI DETAYLICA AÇIKLANACAKTIR.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/ 2-2486 E. , 2018 / 1148 K. sayılı kararda;
“Somut olayda davacı ile davalının boşandıkları, boşanma davası sırasında müşterek çocuğun velayetinin davalıya verildiği, davacının ise davalının velayet hakkından doğan yükümlülükleri yerine getirmediğini belirterek dava açtığı anlaşılmaktadır. Bu durumda küçük ile davacı ve davalı arasında menfaat çatışmasının bulunduğu açıktır. Buna göre küçüğü davada temsil etmek üzere kayyım atanması için (TMK m. 426/2) yetkili vesayet makamına ihbarda bulunulması, atanacak kayyımın duruşmaya çağrılması ve göstermesi halinde delillerinin toplanması ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonucuna göre karar verilmesi yerinde olacaktır.
Kaldı ki Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 3. Maddesinde, kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşlarının, mahkemelerin, idari makamların veya yasama organlarının yaptığı ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde çocuğun yararının temel düşünce olduğu; taraf devletlerin çocuğun ana-babasının, vasilerinin ya da kendisinden hukuken sorumlu olan diğer kişilerin hak ve ödevlerini de göz önünde tutarak, esenliği için gerekli bakım ve korumayı sağlamayı üstleneceği ve bu amaçla tüm uygun yasal ve idari önlemleri alacağı ve taraf devletlerin, çocukların bakımı veya korunmasından sorumlu kurumların hizmet ve faaliyetlerinin özellikle güvenlik, sağlık, personel sayısı ve uygunluğu ve yönetimin yeterliliği açısından yetkili makamlarca konulan ölçülere uymalarını taahhüt edeceğinin belirtildiği, Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin 1. Maddesinde, sözleşmenin 18 yaşına ulaşmamış çocuklara uygulanacağı; sözleşmenin amacının çocukların yüksek çıkarları için haklarını geliştirmek, onlara usule ilişkin haklar tanımak ve bu hakların, çocukların doğrudan ve diğer kişiler veya organlar tarafından bir adli merci önündeki kendilerini ilgilendiren davalardan bilgilendirilmelerini ve bu davalara katılmalarına izin verilmesini teminen kullanılmasını kolaylaştırmak olduğu; sözleşmenin amaçları açısından bir adli merci önündeki çocukları ilgilendiren davaların, özellikle çocukların ikameti ve çocuklarla şahsî ilişki kurulması gibi velayet sorumluluklarına ilişkin davalar olduğu;
Yine Sözleşmenin 6. maddesinde çocuğun yüksek çıkarına açıkça ters düşmediği takdirde gerekirse kendine veya diğer şahıs ve kurumlar vasıtasıyla çocuk için elverişli durumlarda ve onun kavrayışına uygun bir tarzda çocuğa danışması, çocuğun görüşünü ifade etmesine müsaade etmesi ve çocuğun ifade ettiği görüşe gereken önemi vermesinin gerektiği,
Sözleşmenin 9. maddesinde, bir çocuğu ilgilendiren davalarda iç hukuk gereğince çocukla olan çıkar çatışması sonucunda velayet sorumluluğuna sahip kişilerin çocuğu temsil etme yetkisinden men edildiklerinde mahkemenin bu davalarda çocuk için bir özel temsilci atama yetkisinin bulunduğu; tarafların, bir çocuğu ilgilendiren davalarda adlî merciin çocuğu temsil etmek için başka bir temsilciyi, gerekli olduğu takdirde bir avukatı tayin etmek yetkisine sahip olduğunu sağlama olanağını göz önünde bulunduracakları,
Temsil kayyımlığını gerektiren durumların başında yasal temsilci ile küçüğün veya kısıtlının menfaatlerinin çatışması halinde söz konusu işin nihayete erdirilmesi için küçük veya kısıtlının menfaatlerinin korunması amaçlı temsil kayyımı atanması yer almaktadır. Temsil kayyımı atanmaksızın menfaat çatışması içerisinde yapılan hukuki işlemler kesin hükümsüzdür.
Temsil olunanın menfaatinin ihlaline yönelik salt soyut bir tehlike olasılığının varlığı menfaat çatışmasının varlığının kabulü için yeterlidir
Velayetin değiştirilmesine ilişkin davalar çocuğun güvenliğini doğrudan ilgilendiren davalardır. Bu kadar önemli bir davada, velayet hakkına sahip anne ya da babanın, kural olarak temsil olunanın menfaatine hareket ettiği kabul edilse dahi her zaman çocuğun yararına davranmayacağı, herhangi bir sebeple çocuk aleyhine hareket ederek onun zararına bir durum yaratma ihtimali olduğu da tartışmasızdır. Olağandır ki, bu tür davalarda davanın açılış amacı da diğer tarafın çocuğun menfaatine aykırı davrandığı iddiasıdır. O halde çocuk ile yasal temsilcisi arasında bir menfaat çatışmasının olduğu kabul edilerek TMK’nın 426. maddesinin ikinci fıkrası gereğince küçüğe bir temsil kayyımı atanması gerekmektedir.”
|
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/ 2-2486 E. , 2018 / 1148 K. sayılı kararında;
“Velayet kamu düzenine ilişkin olup bu hususta ana ile babanın istek ve beyanlarından ziyade çocuğun menfaatlerinin dikkate alınması zorunludur. Buna göre velayete ilişkin değerlendirme yapılırken göz önünde tutulması gereken TEMEL İLKE ÇOCUĞUN “ÜSTÜN YARARI”DIR. Çocuğun üstün yararını belirlerken onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişiminin sağlanması amacının gözetilmesinin gerektiği unutulmamalıdır. Anne ve babanın yararı, tarafların boşanmadaki kusurları, ahlaki değer yargıları, sosyal konumları gibi durumları çocuğun üstün yararını etkilemediği ölçüde göz önünde tutulur. Çocuğun üstün yararının anne ve baba karşısında etkilenmesi durumunda ise çocuğun yararını koruyacak ve menfaat çatışmasını engelleyecek düzenlemeler devreye girecektir.”
|
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2017/ 144 E. , 2017/2656 K. sayılı kararında;
“Velayet düzenlemesinde; çocukla ana ve baba yararının çatışması halinde, çocuğun yararına üstünlük tanınması gereklidir. Çocuğun yararı ise; çocuğun bedensel, fikri ve ahlaki bakımdan en iyi şekilde gelişebilmesi ve böyle bir gelişmenin gerçekleştirilmesi için, çocuğa sosyal, ekonomik ve kültürel koşulların sağlanmış olmasıdır. Çocuğun bu konulardaki üstün yararını belirlerken; çocuk yetişkin biri olmuş olsaydı, kendisini ilgilendiren bir olayda, kendi yararı için ne gibi bir karar verebilecekti ise, çocuk için karar verme makamındaki kişinin de aynı yönde vermesi gereken karar; yani çocuğun farazi düşüncesi esas alınacaktır. Velayet kamu düzenine dair olup, re’sen araştırma ilkesi geçerlidir. Bu sebeple yargılama sırasında meydana gelen gelişmelerin bile göz önünde tutulması gerekir.”
|
Yapılan açıklamalar gözetildiğinde; müşterek çocuğun üstün yararı sebebiyle kendisine işbu dava süreci boyunca bir kayyım görevlendirilmesi gerekmektedir. Zira davalı taraf, müşterek çocuğun yararını gereği gibi gözetmemektedir.
- SOMUT OLAYDA İŞBU DAVANIN AÇILMASINA SEBEBİYET VEREN HUSUSLAR DETAYLICA AÇIKLANACAKTIR.
Müvekkil ile kızı arasında kuvvetli bir bağ bulunup, babasına çok bağlıdır ve şimdiye dek çocuğun tüm bakım giderlerini müvekkil karşılamıştır. Müşterek çocuğun pedagog eşliğinde alınacak ifadesinde de Sayın Mahkemeye ispat olunacağı üzere; müşterek çocuk müvekkille yaşamak istemektedir.
Öncelikli olarak çocuğun üstün yararı gereği dava süresince tedbiren ve dava sonucunda tamamen müşterek olan 2017 doğumlu Ahsen isimli reşit olmayan çocuğun velayetinin müvekkile verilmesi talebimiz bulunmaktadır.
Davalı taraf, müşterek çocuğun bakımıyla gereği gibi ilgilenmemektedir. Müşterek çocuğun bakımıyla ise çoğunlukla bakıcı ilgilenmektedir. 5 yaşında olan bir çocuğun ebeveyninin bakımına muhtaç olduğu yadsınamaz bir gerçektir.
Davalı taraf, müşterek çocukla kendi ilgilenmemesine rağmen müvekkilin gereken bakımı sağlama tekliflerini ise her seferinde geri çevirmektedir. Müvekkil ile müşterek çocuğun bir bağ kurmasını engellemektedir.
TÜRK MEDENİ KANUNU’NUN 324/3. MADDESİ
“Velayet kendisine bırakılan ana veya baba kişisel ilişki düzenlemesinin gereklerini yerine getirmezse çocuğun menfaatine aykırı olmamak kaydıyla velayet değiştirilebilir. Bu husus kişisel ilişki kurulmasına dair kararda taraflara ihtar edilir.”
İlgili kanun hükmü gözetildiğinde; müvekkilin müşterek çocukla kişisel ilişki kurmasını engelleyen davalının velayet hakkının sonlandırılması gerekmektedir.
Yargıtay 2.Hukuk Dairesi’nin 2017/ 3277 E. 2017 / 10441 K. sayılı kararında;
“…Toplanan delillerden; davacı ile davalının evlilik dışı ilişkilerinden 05.04.2006 tarihinde….ve 26.03.2010 tarihinde ise …. isimli ortak çocuklarının dünyaya geldiği, babanın çocukları tanıma yoluyla nüfusuna kaydettirdiği, tarafların bir müddet birlikte yaşadıkları, bir süre sonra tarafların ayrıldıkları, tarafların ayrılığından sonra davalı-davacı annenin bir süre kendi ailesi yanında kaldığı ancak buradan da ayrılarak erkek kardeşiyle birlikte çocuk yetiştirmeye elverişli olmayan bir evde yaşamaya başladığı, işi nedeniyle …’nin beslenme ve temizlik gibi temel ihtiyacıyla yeterince ilgilenemediği, tanık beyanlarından da anlaşıldığı üzere düzenli bir hayat kuramadığı, dosya arasındaki mevcut icra dosyalarının da dikkate alındığında babanın çocuğuyla düzenli bir şekilde kişisel ilişki kurulmasının anneden kaynaklanan nedenlerle aksadığı ayrıca kardeşlerin birbirinden ayrılmasını gerektirecek bir olayın da mevcut olmadığı gibi babanın velayet görevini yerine getiremeyeceğine engel bir halinin de bulunmadığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında, ortak çocuk …. yönünden de velayetin değiştirilmesi koşulları oluştuğundan, Türk Medeni Kanununun 183. ve 349. maddeleri gereğince MÜŞTEREK ÇOCUK …’NİN VELAYET HAKKININ DA DAVALI-DAVACI ANNEDEN ALINIP DAVACI-DAVALI BABAYA VERİLMESİ GEREKİRKEN, yazılı gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır. Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, oybirliğiyle karar verildi.”
|
Yapılan açıklamalar gözetildiğinde; davalı tarafın müşterek çocuğun bakımı ile gereği gibi ilgilenmemesi sebebiyle velayetin davalıdan alınıp müvekkile bırakılması elzem hale gelmiştir. İşbu sebeple tarafımızca huzurdaki davanın açılması zorunluluğu doğmuştur.
HUKUKİ NEDENLER : TMK, HMK, Yargıtay İçtihatları ve sair mevzuat.
HUKUKİ DELİLLER : Karşı delil ve ek delil sunma hakkımız saklı kalmak kaydı ile; sosyal-ekonomik durum araştırması, nüfus kayıtları, bilirkişi, pedagog incelemesi, tanık beyanları, yemin ve diğer tüm hukuki deliller.
SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda izah olunan tüm bu sebepler ve Sayın Mahkeme’nizce re’sen nazara alınacak diğer hususlarla birlikte; fazlaya ve sair hususlara ilişkin tüm dava, talep ve delil ileri sürme haklarımız saklı kalarak;
- Haklı davamızın KABULÜNE,
- ……. doğumlu reşit olmayan müşterek çocuğun velayetinin dava süresince tedbiren, dava sonunda tamamen müvekkile bırakılmasına,
- Müşterek çocuğun üstün yararı gereği davada temsil edilebilmesi için kayyım atanmasına,
- Müşterek çocuğun pedagog eşliğinde ifadesinin alınmasına,
- Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine,
karar verilmesini bilvekale talep ederim.
Davacı Vekili
Av. Eylül Çağlan KIZILOĞLU