Uygulamada pek çok kez karşılaşıldığı üzere; ilgililerin İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Olarak Yapılan Gecekondulara Ait Başvurusunu kabul eden ve bu kapsamda ödenmesi gereken bedelleri tahsil ederek ilgililer adına Tapu Tahsis Belgesi düzenleyen Belediyelerin üzerlerine düşen sorumlukları yerine getirmeyerek, ilgililerin gecekondularına ilişkin yıkım kararları almaktadır. Ancak işbu tutum hukuka aykırıdır.
İdarece eksik tesis edilen işlem neticesinde ilgililerin mülkiyet hakkının zarar görmesinin hukuk düzenince korunmayacağına ilişkin yargı kararlarını daha önceki yazımızda paylaşmıştık.
Belediyecelerce söz konusu taşınmazların evveliyatının “köy harman yeri” olması iddiasıyla yıkım kararı göndermesi mevzuata aykırıdır. Bilindiği üzere “harmanyeri” hukuki olarak “mera” ile aynı vasıfta sayılmaktadır. Normal şartlarda bir yerin evveliyatı “köy harmanyeri” ise bu taşınmaz hazineye ait sayılır ve yerleşim alanı köy vasfını kaybettiği takdirde hazine adına tapuya tescil edilir ve özel siciline işlenir.
Danıştay 14.Daire’nin2015/6538 E., 2018/5072 K. sayılı kararında;
“2981 sayılı Kanunun yukarıda yer verilen hükümleri uyarınca; ilgililerin süresi içerisinde yaptıkları af başvurularını, idarelerin belli bir sürede sonuçlandırma yükümlülüğü bulunduğundan, davacıların af başvurusu üzerine, bu yükümlülüğünü tapu tahsis belgesi aşamasına kadar gerçekleştiren idarenin bundan sonraki aşamada ruhsat/yapı kullanma izin belgesini de düzenlemesi gerekmektedir.
Bu itibarla, davalı idarece davacıların hak sahipliğini belgeleyen tapu tahsis belgesinin tapuya çevrilmesi, ruhsat/yapı kullanma izni verilmesi işlemleri sonuçlandırılmadan alınan yıkım kararında hukuka uyarlık, dava konusu işlemin iptali yolundaki Mahkeme kararında sonucu itibarıyla isabetsizlik görülmemiştir.”
Danıştay 6.Daire’nin 1989/449 E., 1990/745 K. sayılı kararında;
“Dava, davacı kooperatife ait yapılar için 2981 sayılı yasaya göre verilen ruhsatların iptaline ilişkin ve bu yapıların yıktırılmasına ilişkin belediye encümeni kararlarının iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince dava dosyasındaki belgelerden imar affı başvurusundaki bazı belgelerin eksik ve yetersiz olduğu anlaşılmakta ise de, 2981 sayılı yasanın 3290 ve 3366 sayılı yasalarla değişik 7. maddesi hükümleri uyarınca resen tespit ve değerlendirme yapılması gerekirken bu yola gidilmeden ruhsatların iptali ve yıkım kararı verilmesinde mevzuata uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle işlem iptal edilmiştir.”
|
27.05.2004 tarihli 5178 sayılı yasanın 5. Maddesi ile 4342 sayılı Mera Kanuna eklenen geçici maddeye göre; “Belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde kalan ve 01.01.2003 tarihinden önce kesinleşen imar plânları içerisinde yerleşim yeri olarak işgal edilerek mera olarak kullanımı teknik olarak mümkün olmayan yerlerin tahsis amacı değiştirilerek Hazine adına tescilleri yapılır. Ancak ilgili belediye veya kamu kurum ve kuruluşları adına tescil edilmiş olanların dava konusu olup olmadığına bakılmaksızın ücretsiz olarak tescilleri aynen ibka edilir. Hazine adına tescil edilmesi gerekirken gerçek veya tüzel kişilere tescil edilmiş taşınmazlara ilişkin açılan davalardan, emlak ve rayiç bedellerinin toplamının yarısı üzerinden taşınmazların halen maliki olan kişilerce Hazineye bedelinin ödenmesi kaydıyla vazgeçilir. Evvelce açılan davalarda Hazine lehine kesinleşen kararlara konu taşınmazların tapuları aynı esaslara göre önceki maliklerine veya kanuni mirasçılarına devredilir.”
Bu yasal düzenleme ile mera, harman yeri gibi taşınmazların bu vasıflarını kaybetmeleri halinde bu taşınmazları halen kullanan kişilerin belli şartları yerine getirmeleri kaydıyla şahsi hakları korunmak istenmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.11.2015 Tarihli, 2014/14-1313 Esas Sayılı Kararı
Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 2015/17580 Esas Ve 2017/140 Karar Sayılı İlamında;
“…4342 Sayılı Mera Kanununun geçici 3. maddesinin uygulanacağı taşınmazlar, öncesi mera iken yasanın öngördüğü koşulların gerçekleşmesi sebebiyle aslında Hazine adına tescili gereken veya Hazine adına tescili gerekirken gerçek veya tüzel kişiler adına tescil edilecek taşınmazlardır. Başka bir anlatımla 4342 Sayılı Mera Kanununun geçici 3. maddesi hükmü, belediye adına tescil edilerek belediyenin özel mülkü haline gelen taşınmazlara uygulanamaz.
Bir yörede 4342 sayılı Mera Kanununun geçici 3. maddesine göre işlem yapılabilmesi için;
a) Mera, 4342 Sayılı Kanunun geçici 3. maddesinde yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 03.05.2005 tarihi itibariyle belediye ve mücavir alan sınırları içersinde bulunmalıdır. Zira bu tarih itibariyle köy sınırları içerisinde bulunan veya bu tarihten sonra belediye ve mücavir alan sınırları içerisine alınan meralarda bu madde hükümlerinin uygulanma olanağı yoktur.
b) Mera, 01.01.2003 tarihinden önce kesinleşmiş imar planı içersinde kalmalıdır. Bu tarihten sonra imar planı içerisine alınan veya imar planı bulunmayan yerlerdeki meralarda bu madde hükmü uygulanmaz. Yasa hükmünde geçen “imar planından” maksat ise, her türlü ölçekteki plan yani nazım, uygulama veya mevzi imar planlarıdır.
c) Meranın yerleşim yeri olarak işgal edilmesi yani bu şekilde kullanılması durumunun da 01.01.2003 tarihinden önce mevcut olması gerekir. Bu tarihten sonra işgal edilerek yerleşim yeri olarak kullanılan meralarda bu madde hükmü uygulanamaz. Bu maddenin uygulanmasında “yerleşim yeri” kavramı konut, konaklama, turizm, sanayi, askeri v.b. amaçlar için kullanılmak üzere planlanarak yapılaşmış veya eskiden beri bu amaçlarla kullanılan şehir, kasaba ve beldelerin üzerinde yapılaşma bulunan yerleşim alanlarını ifade etmektedir.
d) Diğer bir koşul da meranın mera niteliği ile kullanılmasının teknik açıdan mümkün bulunmamasıdır…”
|
Danıştay 6.Daire’nin 2019/8382 E. , 2019/11079 K. sayılı kararında;
“…dava konusu parsel üzerinde bulunan yapıların imar affı başvurusu yapılan yerde bulunup bulunmadığı, imar affına konu yapılar olup olmadığı hususlarının araştırılması ve davacı tarafından yapılan af başvurusunun değerlendirilerek sonuçlandırılması ve buna göre işlem tesis edilmesi gerekirken; söz konusu yapıların imar affına konu yapılar olup olmadığı araştırılmadan ve af başvurusu sonuçlandırılmadan, dava konusu taşınmazların ruhsatsız olduğundan bahisle yıkımında hukuka uyarlık bulunmadığından, davanın reddi yolundaki Mahkeme kararında isabet görülmemiştir. şeklindeki gerekçeyle, davanın reddi yolundaki Mahkeme kararı bozulmuştur.”
Danıştay 6.Daire’nin2022/1453 E. , 2022/4940 K. sayılı kararında;
“dava konusu yıkım işleminden çok önce davacının imar affından yararlanıp yararlanamayacağı hususunun sonuçlandırılması gerektiği hususları göz önünde bulundurulduğunda; dava konusu taşınmazlar üzerinde bulunan gecekonduların imar affı başvurusu yapılan yerde bulunup bulunmadığı, imar affına konu yapılar olup olmadığı hususlarının araştırılması ve davacı tarafından yapılan af başvurusunun değerlendirilerek sonuçlandırılması ve buna göre işlem tesis edilmesi gerekirken, söz konusu yapıların imar affına konu yapılar olup olmadığı araştırılmadan ve af başvurusu sonuçlandırılmadan, dava konusu taşınmazların ruhsatsız olduğundan bahisle yıkımında hukuka uygunluk görülmemiştir. Bu itibarla, davanın reddine ilişkin temyize konu İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle;… kararının BOZULMASINA”
|
09.10.1987 tarihinden önce harman yeri vasfı verilmiş taşınmazlar hakkında; o tarihte yürürlükte olan mülga 2887 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu” ve Mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin uygulanması gerektiği açıktır.
Mülga 2887 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Kanununun da 3. Faslında düzenlenen “Tasarruf Tetkikleri” başlıklı 22. Maddesinin G bendinde, “ Devletin hususî mülkiyetinde olmayıp Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve ammenin hizmetine tahsis olunmıyan ham toprağı açıb işgal edenlere bütün toprakları mecmuu iskân haddini geçmezse bu yerler kendilerine parasız terk olunarak namlarına tescil olunur. Fazlaları Devlet namına kaydolunur. Ancak dağlık ve taşlık ve pırnallık olupta imarı için masraf ve emek sarfederek meydana getirilmiş arazi ile bağ ve meyvalık haline konulmuş toprakların miktarı ne olursa olsun imar edene parasız terk olunarak namlarına tescil olunur.”,
743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin “Sahipsiz Şeyler Ve Umuma Ait Mallar” başlıklı 641. Maddesinde; “Sahipsiz şeyler ile menfaati umuma ait olan mallar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Hilafı sabit olmadıkça menfaatı umuma ait sular ile ziraate elverişli olmıyan yerler, kayalar, tepeler, dağlar ve onlardan çıkan kaynaklar kimsenin mülkü değildir. Sahipsiz şeylerin ihraz ve işgali, yollar ve meydanlar, akar sular ile yatakları gibi menfaati umuma ait malların işletilmesi ve kullanılması hakkında ahkamı mahsusa vazolunur.” hükümleri mevcuttur.
1952 tarihinde yürürlükte olan Mülga 2887 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu köy harman yeri ile ilgili olarak taşınmaz tespitinin ve tapu kaydının ne şekilde yapılacağına ilişkin bir özel bir hükmü içermemiş, mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin “Sahipsiz Şeyler Ve Umuma Ait Mallar” başlıklı 641. Maddesinde harman yerinin zilyetlikle kazanılamayacağına ilişkin yasaklayıcı bir hükmü de yer vermemiş, sadece menfaati umuma ait malların işletilmesini ve kullanılmasını özel kanun hükümlerine tabi tutmuştur.
Mülga 28 Haziran 1966 tarih ve 766 sayılı Tapulama Kanunu’nun “Umumun istifadesine mahsus köy orta malları” başlıklı 35.maddesinde yapılan düzenleme ile (“Mera, yayla, kışlak, otlak, harman yeri, pazar ve panayır yerleri gibi âmmenin istifadesine tahsis edildiği veya kadîmden beri umumun istifade ve intifa ettiği, belgelerle veya bilirkişi ve şahit beyanı ile tevsik edilen ortamalı arazi sınırlandırılır, parsel numarası verilerek yüz ölçümü hesaplanır. Bu sınırlandırma tescil mahiyetinde olmadığı gibi bu suretle belirtilen gayrimenkuller, hususi kanunlarında yazılı hükümler mahfuz kalmak üzere hususi mülkiyete konu teşkil etmezler.”) ilk defa köy harman yerinin özel mülkiyete konu edilemeyeceği hususu öngörülmüştür.
09.10.1987 tarihinde yürürlüğe girmiş 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun “Kamu Malları” başlıklı 16/B maddesinde de mülga 28 Haziran 1966 tarih ve 766 sayılı Tapulama Kanunu’nun 35 maddesine benzer bir düzenleme yer verilmiştir. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun “Kamu Malları” başlıklı 16/B maddesinde ” Mera, yaylak, kışlak, otlak, harman ve panayır yerleri gibi paralı veya parasız kamunun yararlanmasına tahsis edildiği veya kamunun kadimden beri yararlandığı belgelerle veya bilirkişi veya tanık beyanı ile ispat edilen orta malı taşınmaz mallar sınırlandırılır, parsel numarası verilerek yüzölçümü hesaplanır ve bu gibi taşınmaz mallar özel siciline yazılır.
Bu sınırlandırma tescil mahiyetinde olmadığı gibi bu suretle belirlenen taşınmaz mallar, özel kanunlarında yazılı hükümler saklı kalmak kaydıyla özel mülkiyete konu teşkil etmezler.”
Halen yürürlükte olan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 16/B maddesi harman yerlerinin özel sicile yazılacağını da 09.10.1987 tarihinde öngörmüştür. 1987 yılında özel sicile yazılması gereken ve fiilen de harman yeri olarak kullanılmakta yerlerin özel sicilde bir kaydının da bulunması gerekirdi.